Kurban kesmek, ilk insanla beraber başlamıştır. Hz.Adem’in çocukları Allah için kurban kesmişlerdi, ama birisinin niyeti halis olmadığı için onun kurbanı kabul edilmemişti. Kardeşinin kurbanı ise kabul edilmişti. Diğeri de onu kıskanmış ve öldürmüştü. Bu olayı bize Kur’ân-ı Kerim nakleder. (Mâide 5/27) Buradan hareketle kurbanda asıl olanın Allah rızası için kesme olduğunu da anlıyoruz.
Bunun dışında Kur’ân-ı Kerim’de pek çok yerde çeşitli vesilelerle önceki peygamberlere emredilen kurbanlardan, hacda kesilecek kurbanlardan söz edilir. Bütün dinlerde kurban vardır. Nihayet Kevser Suresi’nde ise Hz. Muhammed’e hitap edilerek onun ve ümmetinin kurban kesmesi emredilir. Hz. Peygamber de Medine’de sürekli kurban kesmiş ve hacda ise, muhtemelen altmış üç yıllık ömrünü esas alarak, 63 tane kurban kesmiştir.
İbn Mâce’nin naklettiği hasen derecesinde bir hadisi şeriflerinde ise: “Kim imkan bulur da kurban kesmezse bizim namazgahımıza yaklaşmasın” buyurmuştur.
Kevser Suresi’ndeki emrin bir başka manaya da gelme ihtimalinden ötürü, alimlerin çoğu kurbanın kesin bir farz olmadığı kanaatine varmışlardır. Hanefiler ise bu emrin, kesin yapılması gereken bir talepte bulunduğu, ancak bu farklı yorum ihtimaline bakarak buna inanmayanın dinden çıkmayacağı kanaatine varmışlardır. Böyle yapılması kesin olarak istenen, ama mahiyeti konusunda başka yorumlar da yapılabilecek şeyler için Hanefîler “farz” değil de “vacip” kavramını kullanırlar. Bu sebeple kurban Hanefilere göre vaciptir. Yani imkanı olanlar onu kesmelidirler ama bunu başka yorumlara bakarak yumuşatmakta serbesttirler.
Şafiilere göre ise kurban sünnettir, ama sıradan bir sünnet değildir. Yapılması gereken bir sünnettir, yani “sünneti lazıme” dir.
Müslim şöyle nakletmiştir. “Allah Rasulü Medine’de kurban bayram namazını kıldırmıştı. Bazı insanlar acele davranıp kurbanlarını kestiler. Hz. Peygamber’in kestiğini zannetmişlerdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) kendinden önce kesenlerin tekrar kurbanlarını kesmelerini emretti. Eğer kurban sadece isteyenlerin kesecekleri bir ibadet olsaydı, onların iade etmelerini emretmezdi.”
Sonuç: Hanefîlere göre kurban kesmek vaciptir, kesmeyen günahkar olur. Şafiîlere göre kesmek sünnettir, kesmeyen günahkar olmaz.
Hac Suresi’nde Allah (cc): “Kurbanlarınızın etleri ya da kanları Allah’a ulaşmaz; ama sizin takvanız Allah’a ulaşır.” (22/37) buyuruyor. Buna göre, kurban kesmenin asıl amacının Allah’ın emrini yerine getirmek, böylece takvalı olduğunu göstermek olduğu anlaşılır. Bunun anlamı, Allah isterse en değerli malımızı dahi O’nun yoluna feda edebiliriz, demektir. Tıpkı Hz. İbrahim’in İsmail’i kurban etmeye karar vermesi gibi, gerekirse bizim de canımızı dahi kurban edebileceğimizi göstermektir. Bir bakıma da kurban malperestlik duygusunu kırmak, Allah’ın rızası karşısında her şeyimizden geçebileceğimizi göstermek anlamına gelir.
Kurban ibadetinin asıl amacı Allah’ın rızasını kazanmak ve O’na yakınlaşmayı arzu etmektir. Kurban kesen, bu ibadetiyle Allah’a yaklaşmış ve O’nun hoşnutluğunu kazanmış olur. Kurban, aynı zamanda bir sosyal yardımlaşma ve dayanışma örneğidir. Kesilen kurbanlardan maddi olarak daha çok yoksullar yararlanır. Görüldüğü gibi bu ibadetin ruhunda Hakka yakınlık ve halka fedakârlıkta bulunma anlayışı vardır. Kurban; -fıkhi hükmü ne olursa olsun- Müslüman toplumların simgesi ve şiarı sayılan ibadetlerden biri olarak asırlardan beri dini hayatımızda önemli bir yer tutmaktadır. Kurban, bir Müslüman’ın bütün varlığını gerektiğinde Allah yolunda feda etmeye hazır olduğunun sembolik bir ifadesidir.
İslam Dini; ferdi, ruhi-derûni hikmetlere ve insanî erdemlere ulaştırmayı öngörürken; toplumlar için, birleştirici ve bütünleştirici bazı emir ve uygulamalar da getirmiştir. İslam dininin bu üstün özelliği, zekât, hac ve kurban gibi sosyal boyutlu malî ibadetlerde, daha belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Bu ibadetler başlangıçtan bütün Müslüman toplumlarda, genel esasları ve özü hiç bir değişikliğe ve müdahaleye uğramadan devam etmiş ve yeni nesillere intikal ettirilmiştir.
Dini ölçülerle yolcu sayılan bir insana kurban kesmek vacip değildir. Ancak bizzat kendisi keserse, ya da vekil tayin ettiği kişiye kestirirse güzel bir iş yapmış olur. Kesilen kurban nafile hükmündedir.
Yolcu kurban kesmekle mükellef değildir. Ancak kesmesi halinde sevabını kazanır. Sefer halinde iken kurban kesenler; bayram günleri içinde memleketlerine dönerlerse, yeniden kurban kesmeleri gerekmez. Sefer halinde iken kurban kesmeyip de bayram günlerinde memleketlerine dönenler, kurbanlarını keserler.